Ülkemiz son dönemlerde şiddetini artıran ve eylemlerini açık katliamlarla yüce milletimizin varlığına yönelik meydan okumalara dönüştüren eli kanlı eşkıyaların lanetlenesi saldırılarının ardından iyice sarsılmış bir vaziyettedir. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana gerek uluslar arası düzeyde gerekse ülke sathında, milletimizin varlığını hedef alan bir kuşatmanın ciddi bir tehdide dönüştüğü gerçeği 2002'den bu yana yaşanan acıların ve tecrübelerin ışığında anlaşılmaktadır. Mübarek bir ayın kutsiyetinde bir gün içinde tam 15 can, 15 Mehmet, 15 kardeş ve 15 oğul, bu topraklar için en imrenilesi mertebeye varmışlar, 15 kahramanımızın acıları daha yüreklerimizden silinmeden kahpe bir pusuda 12 canımız daha yitmiştir. Dağlıca'da yaşanan son çatışmalarda Hakk'a yürüyen 12 şehidimizin yanında devlet makamlarınca kayboldukları ifade edilen ve teröristlerin elinde bulunduğu iddia edilen 8 yiğidimizin akıbeti ise bizleri en derin kaygılara sevk etmektedir.
Milletin mevcudiyetine yönelen tehditleri bertaraf uğruna, toprağa düşenlerin ardından; yaşlı gözler, yanmış gönüller, beddualar, ağıtlar ve bizlerinde tereddütsüz katıldığı helallikler bırakılmış ve ruhları Türk milletinin sinesinden kutsal makamlarına doğru yükselmiştir. Bu manzarada Türk milletinin isteği, ciğerleri yırtan çığlıklarda yeniden ses bulmuş, iktidarın milli hassasiyetlerimize sağırlığına inat semayı kaplamıştır. Türk milleti, kanına göz dikenlerin, canını 20'sinde şehit edenlerin artık bu gök kubbe altında nefes almasına tahammül edememektedir. Türk milleti, evladına namlu doğrultup tetiğe yeltenen kuklalardan ve bu kuklaların iplerini ellerinde tutanlardan hesap sorulmasını istemektedir.
Türk milleti, tarihinin her anında yürek yakan acılara rağmen kaybettiği canların hesabını muhteşem zaferlerle sormayı bilmiş bir millettir. Türk milleti; vatan uğruna, millet uğruna dökülen kanın hesabını sormayı en büyük vazife bilip, tarih sayfalarına düşmanlarını bugün bile kıskandıran ve bir o kadarda çekindiren eşsiz müesseseleriyle zaferlerini pekiştirmeyi başarabilmiş bir millettir. Türk milleti; acıları karşısında sabrını kuşanıp, vaat edilen hesap gününü şevkle beklemeyi erdem saymış bir millettir. Türk milletinin fıtratından kök bulan bu tavır ve kararlılık, milletimizin Altay'daki çocukluk günlerinden cumhuriyetimizi kurduğumuz olgunluk çağlarına ve o noktadan bugüne uzanan tarihi çizgide yaşadığı bir hakikatse de, Türk milletinin bu yüksek hususiyetlerinin devlet idaresini bilmeyenlerin iktidarları işgal edip, millet başı sıfatıyla anıldıkları dönemlerde yıpranmış olduğu gün gibi aşikârdır. Bugün gelinen nokta ise Türkiye'yi yönetenlerinin gafletleriyle hayata geçirdikleri politikaların eseridir.
2002 yılından bugüne AKP iktidarının milletimizin başında "hükümet etme" kuvvetini elde ettiği son beş seneden bu tarafa, devletimizin ve devletimizin varlık sebebi milletimizin mevcudiyet ve bütünlüğüne yönelik kaygılar her geçen gün daha da artmış, 2002'de nerdeyse etkisiz hale getirilmiş olan terör örgütü yeniden canlanmıştır. Türk milletinin 1923'ten bu yana büyük bedellerle kurmuş olduğu içerideki ve dışarıdaki güvenlik hatları, bir başka deyişle "kırmızı çizgileri" bertaraf edilmiştir. Yarının tarih sayfalarında bir ihanetin ilk göstergeleri olarak okuyacağımız bu gelişmelerle terör; her geçen gün artan şiddetiyle dağlarımıza, şehirlerimize; kan, ölüm ve gözyaşı olarak akarken, milletimize, sorulacak hesap hakkı dahi verilmemiştir. Zira sorulacak hesaplar için olmazsa olmaz siyasi irade asla var olmamıştır.
Peki, neden bugüne kadar bu siyasi irade ortaya konulamamıştır? Neden başta bugün ülkemizin başbakanlık makamını işgal eden şahıs olmak üzere sorumluluk sahipleri, millet önünde hesap vermek yerine susmayı ve suni tartışmalar arasında acımızı geçiştirmeyi tercih etmişlerdir? Neden Tük milletinin varlığına yönelen bu tehditlerin nasıl bertaraf edileceği tartışılması gerekirken, kurgulanmış art niyetli Anayasa tartışmalarının, 'Türkiye Malezya olur mu' sorusu çerçevesindeki entelektüel tatminlerden öteye gitmeyen köksüz polemiklerin üretilmesine göz yumularak bizlere vakit kaybettirilmiştir?
5 yıl boyunca boş hayaller ve iktidar hırsı uğruna ülkemiz sathında bilinçli saptırmalarla, toplumsal kamplaşmalar yaratma peşinde harcanan vakitler, bugüne kadar vatan uğruna ödenmiş mukaddes bedellere, daha büyük ve daha ağır bedeller eklenmesine yol açmamış mıdır? Tüm bunlar bir yana, AKP iktidarının ikinci döneme uzanan iktidarı süresinde teröristlerle mücadele etmedeki zafiyetinin altında yatan neden nedir?
Tüm bu soruların cevabı bugünkü iktidar zihniyetinin temsil edildiği siyasi partinin, AKP'nin varlık nedeninde saklıdır. AKP'yi kurdurarak, dolaylı müdahaleler ve manipülasyonlarla ülkemizde bu siyasi hareketin önünü açanların iradesi ve özellikle milletimizin geleceğine yönelik arzularının ne olduğu, tüm hür düşünenlerin nazarında açıktır. Irak'a müdahaleden bu yana eskimiş, küf tutmuş kin defterlerini açıp, Sevr'in post modern halini Kuzey Irak'tan başlayarak, tüm Anadoluya yaymak bu odakların arzusudur. Bu arzunun hayata geçirilmesinde ise AKP zihniyetine düşen vazife şudur: Özelde İslam âlemine "Genişletilmiş Ortadoğu Projesi" ile yönelen, genelde ise tüm Doğu âleminin varlığını hedef alan Batı taarruzu karşısında bir manevi ajan olarak Batı'ya hizmet etmek ve bu çatışmanın ön cephesini Türkiye'de inşa etmek. Bu taşeron zihniyetin iktidarı elde edişi neticesinde 'demokrasi, insan hakları ve özgürlükler' kılıfı altında milli devletimizi tasfiye edici girişimler dışarıdan kimilerinin sömürge valisi, kimilerininse işgal komiseri havasında çeşitli ağızlardan verdikleri buyruklar aracılığıyla reform adı altında bu aciz zihniyet tarafından hayata geçirilmiştir.
AKP'nin bu vazife doğrultusunda yaptığı icraatların nihayetinde, uluslararası dayatmalara ve baskılara boyun eğerek köşeye sıkıştırılmış ve taviz vermeye mecbur bir dış politika anlayışı ortaya koymuştur. Milli birliğimizin korunması namına ise yine aynı güruh tarafından bölücü hareketin sivilleşmesine ve meclisimize kadar girmesine göz yumulmuş, ülkemizde alt kimlik tartışmalarını yaratarak etnik kamplaşmaların ve çatışmaların zemininin kuvvetlenmesine prim verilmiştir. Milli güvenlik alanında ise terörle mücadelede güvenlik kuvvetlerimizin mücadeledeki azmini ve cesaretini kıran bir davranış biçimi bu zihniyet tarafından değişmez bir politika olarak geliştirilmiştir.
Yine aynı alanda güvenlik kuvvetlerimizin AKP'nin bu konudaki gafletini ve aczini işaret ettiği hallerde meseleyi cumhurun iradesine, demokrasi ve rejim tartışmalara sürükleyen bir tavrı hiç çekinmeden takındığı görülmektedir. Tüm bunları bilinçli bir plan dâhilinde yürüttüğünden şüphe etmediğimiz iktidar, halk sathında ise istismarın, aldatmanın ve oyalamanın milletin gönlünü okşayıcı yalanlar ve göstermelik girişimlerle nasıl yapılacağını ortaya koymuştur.
Terörle mücadele konusunda ise hükümetin planı, birilerinin devletleşme oluşumuna sınır aşan bir güç vermek niyetiyle vakit kazandırmaktan ibarettir. Biraz hafızalar zorlandığında Başbakan'ın ağzından, ki bu ağızdan bebek katillerine sayınlar çıkmıştır, 'sabrımız taştı' ifadesinin pek sıkça sarf edilerek muhatapları üzerindeki etkisini kaybeden bir hal aldığı hatırlanacaktır. Yakın gelişmeler tekrar göz önünde tutulduğunda; Türkiye, Irak ve ABD arasında kurulan üçlü mekanizmayla terörle sözde mücadele girişiminin ve ardından Irak ile yapılan ikili görüşmelerle yakın bir zamanda imzalanan içi boş dışı makyajlı anlaşmaların bize nasıl vakit kaybettirdiği ve kaç cana mal olduğu yine benzer bir biçimde kavranacaktır.
Tüm bu gelişmelere, tüm bu acı kayıplara karşın yukarıda bahsedilen tutumun MHP'nin önderliğini yaptığı toplumsal baskının neticesinde AKP'nin çıkarmak durumunda kaldığı tezkerenin sonrasında yaşanan sarsıcı gelişmelere rağmen iktidar ve bu makamı işgal eden zihniyetin siyasi partisi mensuplarınca sürdürüldüğü görülmektedir.
Diplomatik girişimlerin ve barışçıl (?) çözüm arayışlarının uluslararası bakımdan sonuç alınamadığının açıkça anlaşıldığı bir anda, Türk ordusuna sınır ötesi müdahale onayının iktidar tarafından bir türlü verilmemesini mevcut şartlar altında, bir iyi niyet ya da yüksek ahlaklı bir siyaset anlayışının eseri olarak görmek mümkün değildir. İktidar var oluş sebebi doğrultusunda hala milletimize ve ordumuza vakit kaybettirmekte, Türk milletinin hesabının barutla mermiyle eşkıyanın başına inmesinden, uluslararası güçlerden çekinmesi nedeniyle müsaade edememektedir.
Süleymaniye'de özel kuvvetlerimizin başına çuval geçirilmesinden bu yana AKP iktidarının ABD'ye karşı teslimiyetçi ve aciz politikaları 27 şehidin ardında sürmüştür. AKP meşrebi sebebiyle hala ilham ve emir alacağı kaynağı milletin sesi yerine Amerika'nın sesi olarak bilmeye devam etmektedir. Barzani ve Talabani'ye uyguladıkları politikalarla bugünkü cesareti aşılayan iktidarın önderleri bugün bu isimleri muhatap kabul etmeyiz deseler de, bu manzara ve peşmerge çetesi reisinden bozma muhataplar onların en yüksek eseri olmuşlardır.
Ülkücü Hareket, terörle mücadelenin vardığı bu noktaya gelinmeden önce başta hareketimizin lideri ve MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet Bahçeli olmak üzere tüm kurumsal varlıklarıyla çıkış yolunu hem gaflet içindeki iktidara hem de Türk milletine göstermiş, meselenin yalnızca Türkiye'nin içindeki hainleri bertaraf etme meselesinden ibaret olmadığını, Kuzey Irak'taki bataklığı kurutmanın öncelikli bir mesele olduğunu ifade etmiştir.
Türk ordusunun önündeki siyasi engelin kaldırılarak Kuzey Irak'a girmesi yönündeki taleplerimize hamasi yaklaşımlar olarak göstermeye çalışanlar bugün bu yolun doğru olduğunu idrak etmişseler de bunun bedeli ağır olmuştur. Türkiye'nin bu konuda uluslar arası hukuktan kaynaklanan 'meşru müdafaa' ve 'var olma' haklarını kullanarak bu bölgeye operasyonun pazarlıksız, beklentisiz ve ivedilikle yapılması, kangrenleşen bu sorunun çözümündeki en kuvvetli yoldur.
İşte bugün bu vaziyet karşısında bizlere ve Türk milletine düşen görev, milli birliğimizi her türlü acı tahrikler karşısında ortaya koyarak, düşmanlarımıza ve düşmanımız yanında saf tutan tüm unsurlara karşı gerçek gücümüzü göstermektir.
Milli İradenin Kararlılığı
Ülkemiz son dönemlerde şiddetini artıran ve eylemlerini açık katliamlarla yüce milletimizin varlığına yönelik meydan okumalara dönüştüren eli kanlı eşkıyaların lanetlenesi saldırılarının ardından iyice sarsılmış bir vaziyettedir. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana gerek uluslar arası düzeyde gerekse ülke sathında, milletimizin varlığını hedef alan bir kuşatmanın ciddi bir tehdide dönüştüğü gerçeği 2002'den bu yana yaşanan acıların ve tecrübelerin ışığında anlaşılmaktadır. Mübarek bir ayın kutsiyetinde bir gün içinde tam 15 can, 15 Mehmet, 15 kardeş ve 15 oğul, bu topraklar için en imrenilesi mertebeye varmışlar, 15 kahramanımızın acıları daha yüreklerimizden silinmeden kahpe bir pusuda 12 canımız daha yitmiştir. Dağlıca'da yaşanan son çatışmalarda Hakk'a yürüyen 12 şehidimizin yanında devlet makamlarınca kayboldukları ifade edilen ve teröristlerin elinde bulunduğu iddia edilen 8 yiğidimizin akıbeti ise bizleri en derin kaygılara sevk etmektedir.
Milletin mevcudiyetine yönelen tehditleri bertaraf uğruna, toprağa düşenlerin ardından; yaşlı gözler, yanmış gönüller, beddualar, ağıtlar ve bizlerinde tereddütsüz katıldığı helallikler bırakılmış ve ruhları Türk milletinin sinesinden kutsal makamlarına doğru yükselmiştir. Bu manzarada Türk milletinin isteği, ciğerleri yırtan çığlıklarda yeniden ses bulmuş, iktidarın milli hassasiyetlerimize sağırlığına inat semayı kaplamıştır. Türk milleti, kanına göz dikenlerin, canını 20'sinde şehit edenlerin artık bu gök kubbe altında nefes almasına tahammül edememektedir. Türk milleti, evladına namlu doğrultup tetiğe yeltenen kuklalardan ve bu kuklaların iplerini ellerinde tutanlardan hesap sorulmasını istemektedir.
Türk milleti, tarihinin her anında yürek yakan acılara rağmen kaybettiği canların hesabını muhteşem zaferlerle sormayı bilmiş bir millettir. Türk milleti; vatan uğruna, millet uğruna dökülen kanın hesabını sormayı en büyük vazife bilip, tarih sayfalarına düşmanlarını bugün bile kıskandıran ve bir o kadarda çekindiren eşsiz müesseseleriyle zaferlerini pekiştirmeyi başarabilmiş bir millettir. Türk milleti; acıları karşısında sabrını kuşanıp, vaat edilen hesap gününü şevkle beklemeyi erdem saymış bir millettir. Türk milletinin fıtratından kök bulan bu tavır ve kararlılık, milletimizin Altay'daki çocukluk günlerinden cumhuriyetimizi kurduğumuz olgunluk çağlarına ve o noktadan bugüne uzanan tarihi çizgide yaşadığı bir hakikatse de, Türk milletinin bu yüksek hususiyetlerinin devlet idaresini bilmeyenlerin iktidarları işgal edip, millet başı sıfatıyla anıldıkları dönemlerde yıpranmış olduğu gün gibi aşikârdır. Bugün gelinen nokta ise Türkiye'yi yönetenlerinin gafletleriyle hayata geçirdikleri politikaların eseridir.
2002 yılından bugüne AKP iktidarının milletimizin başında "hükümet etme" kuvvetini elde ettiği son beş seneden bu tarafa, devletimizin ve devletimizin varlık sebebi milletimizin mevcudiyet ve bütünlüğüne yönelik kaygılar her geçen gün daha da artmış, 2002'de nerdeyse etkisiz hale getirilmiş olan terör örgütü yeniden canlanmıştır. Türk milletinin 1923'ten bu yana büyük bedellerle kurmuş olduğu içerideki ve dışarıdaki güvenlik hatları, bir başka deyişle "kırmızı çizgileri" bertaraf edilmiştir. Yarının tarih sayfalarında bir ihanetin ilk göstergeleri olarak okuyacağımız bu gelişmelerle terör; her geçen gün artan şiddetiyle dağlarımıza, şehirlerimize; kan, ölüm ve gözyaşı olarak akarken, milletimize, sorulacak hesap hakkı dahi verilmemiştir. Zira sorulacak hesaplar için olmazsa olmaz siyasi irade asla var olmamıştır.
Peki, neden bugüne kadar bu siyasi irade ortaya konulamamıştır? Neden başta bugün ülkemizin başbakanlık makamını işgal eden şahıs olmak üzere sorumluluk sahipleri, millet önünde hesap vermek yerine susmayı ve suni tartışmalar arasında acımızı geçiştirmeyi tercih etmişlerdir? Neden Tük milletinin varlığına yönelen bu tehditlerin nasıl bertaraf edileceği tartışılması gerekirken, kurgulanmış art niyetli Anayasa tartışmalarının, 'Türkiye Malezya olur mu' sorusu çerçevesindeki entelektüel tatminlerden öteye gitmeyen köksüz polemiklerin üretilmesine göz yumularak bizlere vakit kaybettirilmiştir?
5 yıl boyunca boş hayaller ve iktidar hırsı uğruna ülkemiz sathında bilinçli saptırmalarla, toplumsal kamplaşmalar yaratma peşinde harcanan vakitler, bugüne kadar vatan uğruna ödenmiş mukaddes bedellere, daha büyük ve daha ağır bedeller eklenmesine yol açmamış mıdır? Tüm bunlar bir yana, AKP iktidarının ikinci döneme uzanan iktidarı süresinde teröristlerle mücadele etmedeki zafiyetinin altında yatan neden nedir?
Tüm bu soruların cevabı bugünkü iktidar zihniyetinin temsil edildiği siyasi partinin, AKP'nin varlık nedeninde saklıdır. AKP'yi kurdurarak, dolaylı müdahaleler ve manipülasyonlarla ülkemizde bu siyasi hareketin önünü açanların iradesi ve özellikle milletimizin geleceğine yönelik arzularının ne olduğu, tüm hür düşünenlerin nazarında açıktır. Irak'a müdahaleden bu yana eskimiş, küf tutmuş kin defterlerini açıp, Sevr'in post modern halini Kuzey Irak'tan başlayarak, tüm Anadoluya yaymak bu odakların arzusudur. Bu arzunun hayata geçirilmesinde ise AKP zihniyetine düşen vazife şudur: Özelde İslam âlemine "Genişletilmiş Ortadoğu Projesi" ile yönelen, genelde ise tüm Doğu âleminin varlığını hedef alan Batı taarruzu karşısında bir manevi ajan olarak Batı'ya hizmet etmek ve bu çatışmanın ön cephesini Türkiye'de inşa etmek. Bu taşeron zihniyetin iktidarı elde edişi neticesinde 'demokrasi, insan hakları ve özgürlükler' kılıfı altında milli devletimizi tasfiye edici girişimler dışarıdan kimilerinin sömürge valisi, kimilerininse işgal komiseri havasında çeşitli ağızlardan verdikleri buyruklar aracılığıyla reform adı altında bu aciz zihniyet tarafından hayata geçirilmiştir.
AKP'nin bu vazife doğrultusunda yaptığı icraatların nihayetinde, uluslararası dayatmalara ve baskılara boyun eğerek köşeye sıkıştırılmış ve taviz vermeye mecbur bir dış politika anlayışı ortaya koymuştur. Milli birliğimizin korunması namına ise yine aynı güruh tarafından bölücü hareketin sivilleşmesine ve meclisimize kadar girmesine göz yumulmuş, ülkemizde alt kimlik tartışmalarını yaratarak etnik kamplaşmaların ve çatışmaların zemininin kuvvetlenmesine prim verilmiştir. Milli güvenlik alanında ise terörle mücadelede güvenlik kuvvetlerimizin mücadeledeki azmini ve cesaretini kıran bir davranış biçimi bu zihniyet tarafından değişmez bir politika olarak geliştirilmiştir.
Yine aynı alanda güvenlik kuvvetlerimizin AKP'nin bu konudaki gafletini ve aczini işaret ettiği hallerde meseleyi cumhurun iradesine, demokrasi ve rejim tartışmalara sürükleyen bir tavrı hiç çekinmeden takındığı görülmektedir. Tüm bunları bilinçli bir plan dâhilinde yürüttüğünden şüphe etmediğimiz iktidar, halk sathında ise istismarın, aldatmanın ve oyalamanın milletin gönlünü okşayıcı yalanlar ve göstermelik girişimlerle nasıl yapılacağını ortaya koymuştur.
Terörle mücadele konusunda ise hükümetin planı, birilerinin devletleşme oluşumuna sınır aşan bir güç vermek niyetiyle vakit kazandırmaktan ibarettir. Biraz hafızalar zorlandığında Başbakan'ın ağzından, ki bu ağızdan bebek katillerine sayınlar çıkmıştır, 'sabrımız taştı' ifadesinin pek sıkça sarf edilerek muhatapları üzerindeki etkisini kaybeden bir hal aldığı hatırlanacaktır. Yakın gelişmeler tekrar göz önünde tutulduğunda; Türkiye, Irak ve ABD arasında kurulan üçlü mekanizmayla terörle sözde mücadele girişiminin ve ardından Irak ile yapılan ikili görüşmelerle yakın bir zamanda imzalanan içi boş dışı makyajlı anlaşmaların bize nasıl vakit kaybettirdiği ve kaç cana mal olduğu yine benzer bir biçimde kavranacaktır.
Tüm bu gelişmelere, tüm bu acı kayıplara karşın yukarıda bahsedilen tutumun MHP'nin önderliğini yaptığı toplumsal baskının neticesinde AKP'nin çıkarmak durumunda kaldığı tezkerenin sonrasında yaşanan sarsıcı gelişmelere rağmen iktidar ve bu makamı işgal eden zihniyetin siyasi partisi mensuplarınca sürdürüldüğü görülmektedir.
Diplomatik girişimlerin ve barışçıl (?) çözüm arayışlarının uluslararası bakımdan sonuç alınamadığının açıkça anlaşıldığı bir anda, Türk ordusuna sınır ötesi müdahale onayının iktidar tarafından bir türlü verilmemesini mevcut şartlar altında, bir iyi niyet ya da yüksek ahlaklı bir siyaset anlayışının eseri olarak görmek mümkün değildir. İktidar var oluş sebebi doğrultusunda hala milletimize ve ordumuza vakit kaybettirmekte, Türk milletinin hesabının barutla mermiyle eşkıyanın başına inmesinden, uluslararası güçlerden çekinmesi nedeniyle müsaade edememektedir.
Süleymaniye'de özel kuvvetlerimizin başına çuval geçirilmesinden bu yana AKP iktidarının ABD'ye karşı teslimiyetçi ve aciz politikaları 27 şehidin ardında sürmüştür. AKP meşrebi sebebiyle hala ilham ve emir alacağı kaynağı milletin sesi yerine Amerika'nın sesi olarak bilmeye devam etmektedir. Barzani ve Talabani'ye uyguladıkları politikalarla bugünkü cesareti aşılayan iktidarın önderleri bugün bu isimleri muhatap kabul etmeyiz deseler de, bu manzara ve peşmerge çetesi reisinden bozma muhataplar onların en yüksek eseri olmuşlardır.
Ülkücü Hareket, terörle mücadelenin vardığı bu noktaya gelinmeden önce başta hareketimizin lideri ve MHP Genel Başkanı sayın Dr. Devlet Bahçeli olmak üzere tüm kurumsal varlıklarıyla çıkış yolunu hem gaflet içindeki iktidara hem de Türk milletine göstermiş, meselenin yalnızca Türkiye'nin içindeki hainleri bertaraf etme meselesinden ibaret olmadığını, Kuzey Irak'taki bataklığı kurutmanın öncelikli bir mesele olduğunu ifade etmiştir.
Türk ordusunun önündeki siyasi engelin kaldırılarak Kuzey Irak'a girmesi yönündeki taleplerimize hamasi yaklaşımlar olarak göstermeye çalışanlar bugün bu yolun doğru olduğunu idrak etmişseler de bunun bedeli ağır olmuştur. Türkiye'nin bu konuda uluslar arası hukuktan kaynaklanan 'meşru müdafaa' ve 'var olma' haklarını kullanarak bu bölgeye operasyonun pazarlıksız, beklentisiz ve ivedilikle yapılması, kangrenleşen bu sorunun çözümündeki en kuvvetli yoldur.
İşte bugün bu vaziyet karşısında bizlere ve Türk milletine düşen görev, milli birliğimizi her türlü acı tahrikler karşısında ortaya koyarak, düşmanlarımıza ve düşmanımız yanında saf tutan tüm unsurlara karşı gerçek gücümüzü göstermektir.
-- Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Merkezi
23 Ekim 2007 Salı
Milli İradenin Kararlılığı
Gönderen ATABEK zaman: 23:12
Etiketler: Milli İradenin Kararlılığı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder