İran’ın Tus şehrinin Gazal kasabasında 1058 (h.450) yılında doğdu. Babası fakir ve salih bir zattı. Âlimlerin sohbetlerinden hiç ayrılmazdı. Elinden geldiği kadar, onlara yardım ve iyilik eder ve hizmetlerinde bulunurdu. Âlimlerin nasihatini dinleyince ağlar ve Allahü teâlâdan kendisine âlim olacak bir evlat vermesini yalvararak isterdi. Babası yün eğirip, Tus şehrinde bir dükkanda satardı. Vefatının yaklaştığını anlayınca, oğlu Muhammed Gazali’yi ve diğer oğlu Ahmed’i hayır sahibi ve zamanın salihlerinden bir arkadaşına, bir miktar mal vererek vasiyet etti ve ona dedi ki:
“Ben kendim, âlim bir kimse olamadım. Bu yolla kemale gelemedim. Maksadım, benim kaçırdığım kemal mertebelerinin, bu oğullarımda hasıl olması için yardım etmenizdir. Bıraktığım bütün para ve erzakı, onların tahsiline sarf edersin!”
Arkadaşı vasiyeti aynen yerine getirdi. Babasının bıraktığı para ve mal bitinceye kadar, onların yetişme ve olgunlaşmaları için çalıştı. Sonra onlara; “Babanızın, sizin için bıraktığı parayı tahsil ve terbiyenize harcadım. Ben fakirim param yoktur. Size yardım edemeyeceğim. Sizin için en iyi çareyi, diğer ilim talebeleri gibi medreseye devam etmenizde görüyorum” dedi. Bunun üzerine iki kardeş medreseye gittiler ve yüksek âlimlerden olmak saadetine kavuştular.
Genç yaştayken dönemin Selçuklu veziri olan büyük devlet adamı Nizamülmülk'ün daveti üzerine Bağdat'a gitmiş, Nizamülmülk'ün topladığı ilim meclisindeki alimler onun ilminin derinliğine ve meseleleri izah etmekteki üstün yeteneğine hayran kalmışlardır. Öyle ki, o sıralarda Büyük Selçuklu Devleti'nde ortaya çıkan sapkın akımları savunanların, Allah'ın ona nasip ettiği parlak zekası, yüksek ilmi ve üstün hitabet yeteneği karşısında yapabilecekleri hiçbir şey kalmadığı bilinmektedir.
İMAM-I GAZALİ (R.A) IN VEFATI
İmam-ı Gazali 1111 (h.505) yılının Cemaziyelevvel ayının 14. Pazartesi günü (18/12/1111) büyük kısmını zikir ve tâat ve Kur’an-ı Kerim okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde abdest tazeleyip namazını kıldı, sonra yanındakilerden kefen istedi. Kefeni öpüp yüzüne sürdü, başına koydu: “Ey benim Rabbim, Mâlikim! Emrin başım gözüm üzere olsun” dedi. Odasına girdi. İçeride, her zamankinden çok kaldı. Dışarı çıkmadı. Bunun üzerine oradakilerden üç kişi içeri girince, İmam-ı Gazali hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, ruhunu teslim ettiğini gördüler. Başı ucunda şu beytler yazılıydı:
Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardeşlerime:
“Sanmayınız ki, sakın ben ölmüşüm gerçekten,
Vallahi siz de kaçın buna ölüm demekten.”
Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim.
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız.
Biz gittik. Biliniz ki, sırada siz varsınız.
Son sözüm olsun, “Aleyküm selam” dostlar.
Allah selamet versin, diyecek başka ne var?
İMAM-I GAZALİ (R.A) İLE HZ MUSA(A.S.) YAKINLIĞI
Hz. Musa (a.s.), Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ve O'nun ümmetinin fazilet ve büyüklüğünü, Allah (c.c.) katındaki değerini Levh-i mahfuz'da gördükten sonra şöyle buyurur: "Ya Rabbi! Hz. Muhammed (s.a.v.)'in ümmeti olamadım. Bari ümmetini görenlerden olsaydım" diye arzu ediyor. O sırada İmam-ı Gazali (rh.a)'nin ruhaniyeti oraya geliyor ve Hz. Musa (a.s.) ile görüşüyor. Hz. Musa (a.s.): -Sen kimsin? diye sorunca, îmam-ı Gazali: - Muhammed Oğlu, Muhammed Oğlu, Hamid Oğlu İmam-ı Gazali'yim diye cevap verir. Bu cevap üzerine Hz. Musa (a.s.) -Künyeni neden bu kadar uzun söyledin, yalnızca İmanı-ı Gazali deseydin yetmez miydi? diye sorar. İmam-ı Gazali (rh.a) de cevap olarak -Allah (c.c.) Hazretleri, ile konuşmaya gittigin zaman sana "sag elindeki nedir?" diye sordugunda, sen onu tanitirken "O benim asamdir. Ona dayanirim ve onunla davarlarima yaprak silkerim ve onda benim başka hacetlerim de vardir" diye uzun uzun anlattin, kisaca cevap verseydin yeterli olmaz miydi?" şeklinde sorusuna soruyla cevap verir. Hz. Musa (a.s.) da cevap olarak: -Ben Allah-u Teala (c.c.) ile biraz daha fazla konuşabilmek için uzun uzun açikladim, der. Imam-i Gazali (rh.a) de cevap olarak: -Sen Allah (c.c.)'in büyük peygamberlerindensin. Kelimetullah'sın. Kitab verilenlerdensin. Onun için seninle daha fazla konuşabilme şerefine nail olmak için uzun açıklamada bulundum, der. İşte Hz. Musa (a.s.) ile bu derece yakın olabilen İmam-ı Gazali (Rh.A.) zamanının en büyük alimi idi.
İMAM-I GAZALİ’NİN (R.A) SELÇUKLU SULTANI SENCER’E
NASİHAT İÇİN YAZDIĞI MEKTUP
“Allahü teâlâ İslam beldesinde muvaffak eylesin, nasibdâr kılsın. Ahirette ona, yanında yeryüzü padişahlığının hiç kalacağı mülk-i azim ve ahiret sultanlığı ihsan etsin. Dünya padişahlığı, nihayet bütün dünyaya hakim olmaktan ibarettir. İnsanın ömrü ise, en çok yüz sene kadardır.
Cenab-ı Hakk’ın, ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü, bir kerpiç gibi kalır. Yeryüzünün bütün beldeleri, vilayetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur? Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yüz senelik ömrün ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip mağrur olsun? Yükseklikleri ara, Allahü teâlânın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma.
Bu ebedi padişahlığa (saadete) kavuşmak, herkes için güç bir şey ise de, senin için kolaydır. Çünkü Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bir gün adalet ile hükmetmek, altmış senelik ibadetten efdaldir.” Madem ki Allahü teâlâ sana, başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini ihsan etmiştir, bundan daha iyi fırsat olamaz! Zamanımızda ise iş o hâle gelmiştir ki, değil bir gün, bir saat adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten efdal olacak dereceye varmıştır.
Dünyanın kıymetsizliği, açık ve ortadadır. Büyükler buyurdular ki: «Dünya kırılan altın bir testi, ahiret de kırılmaz toprak bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan altın testiyi bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dünya, geçici ve kırılacak toprak bir testi gibidir.» Ahiret ise hiç kırılmayan ebediyyen bâki kalacak olan altın testi gibidir. Öyleyse, buna rağmen dünyaya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi düşününüz ve daima göz önünde tutunuz...”
DEĞERLİ ÜLKÜDAŞLARIM İMAM-I GAZALİ’NİN (R.A.) BU NASİHATI BİZE ÖDEV OLSUN İNŞALLAH, İSLAM IN SANCAKTARLIĞINI YAPMIŞ VEDE TARİHE HÜKMETMİŞ ASİL TÜRK MİLLETİNİN BİRER FERDİ OLARAK ÜLKÜCÜNÜN ÜLKÜCÜYE KÜSME LÜKSÜ OLAMAZ! ÜLKÜCÜNÜN MAKAMDA MEVKİDE GÖZÜ OLMAZ! HERŞEY CENAB-I ALLAH’IN RIZASI İÇİNDİR.
Selam-Saygı-Dua ile Allah’ a Emanet olunuz
Ahmet ATALAY
19 Ocak 2008 Cumartesi
İSLAM DÜŞÜNÜRÜ İMAM-I GAZALİ (R.A) IN VEFATININ 896. YILI
Gönderen Ahmet ATALAY zaman: 06:37
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder