Türk-islam ülküsününşekillenmesinde büyük rol oynamış olan hocamız Seyyid Ahmet ARVASİ hocamızın aramızdan ayrılışının 19.yıl dönümünde onu rahmetle anıyoruz.Merhum hocamız arkasında çığ gibi büyüyen Türk-İslam ülkücüleri bırakmıştır.Hocamız hayıtı boyunca Türk-İslam davasında taviz vermemiştir. 15 şubat 1932 günü Ağrı ilinin Doğubeyazıt ilçesinde doğan hocaamızın babası Seyyid Abdülhakim ARVASİ'dir.Seyyid kelimesinden de anlaşılacağı gibi hocamız Ehli Beyt yani peygamber efendimizin sülalesinden gelmektedir. Osmanlı devletinin 1.Dünya savaşından sonra kutsal topraklardan çekilmek zorunda kaldığı zamanlarda hocamızın babasına Araplar "Türkler kaybetti gittiler gel sana burada medrese verelim bize eğitmenlik yap." derler.Seyyid Abdülhakim Arvasi o tarihi sözü söyler "Dünyada iki Türk varsa birisi benim."Bu sözler onun gerçek bir Türk milliyetçiliği şuuruna sahip olduğunun en büyük göstergesidir. Seyyid Ahmet ARVASİ denilince herkesin aklına Türk-islam ülküsü gelir.Bu hocamızın hayatını şekillendiren ve yönlendiren idaeldir.Hayatının hiçbir anında ülküsünden sapmamıştır.Bu üç kelimelik ifade O'nun varlığının ve hizmetlerinin en kısa tarifidir. Hocamızın şu sözlerine dikkat çekmek isterim "Ben İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen,Türk miletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslamı gaye edinen Türk milletçisi şuuruna sahibim.Benim milliyetçilik anlayışımda ırkçılığa,dar bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur.İster azınlıktan gelsin,ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım.Bunun yanında şanlı peygamberimizin :kimse kavmini sevmekle suçlanamaz,kavmin efendisi kavmine hizmet edendir.Vatan sevgisi imandandır.Tarzında ortaya koymuş olduğu yüce prensiplere de bağlıyım." İslamda milliyetçilik yoktur diyen bir kişiye hocamızın verdiği cevap; "Ohalde,Türk milliyetçisine düşen iş,bütün varlıı ile bu oyunu herşeyden önce kendi yurdunda bozmak olmalıdır.bunun için,Türk-İslam kültürüne,Türk-İslam medeniyetine,Türk-İslam kültürüne bağlı,Türklük şuuru ve vakarına,islam aşk,ahlak ve aksiyonuna sahip Türklüğü bedeni,İslamiyete ruhu bilen,milletini teknolojik hamlelerle dünlanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çalışan,dünya Türklüğünün İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur."Arvasi hovamızın istediği dinamik kadro;"Kendini allah ve Resulu'nun davasına adamış,sırf Allah rızası için canını,malını,makam ve mevkiini,din ve devleti,mülk ve milleti için fedaya hazır,şanlı mukaddes Ay-yıldızlı Al bayrağın gölgesinde döğüşen,nefsini düşünmeyen ve ülküsünde fani olmuş yiğitlerdir.Onlar büyük ve şanlı Türk tarihinin doğurduğu,allah ve Resul'un hizmet sunduğu ulvi kadrolardır.küfrün bütün oyunlarını bozan,cesaretini skıran,yolunu kesen bu dinamik kadrolardır." Ben burada birazda Arvasi hocamızın Türk Milliyetçiliği anlayışına deyinmek istiyorum.Arvasi hocamıza göre Türk Milliyetçiliği :İslamın iman ve şuuru içinde yücelmeyi gaye edinen,Türk'ün mutluluğunu burada arayan bir harekettir.türk milliyetçiliği bütün nesil,dilim ve tabakaları ile Türk milletini kucaklayanbir fikir ve harekettir. Türk milliyetçiliği olarak nitelendirdiğimiz bu hareket bir takım çevrelerin maksatlı olarak ifade ettikleri gibi ırkçılık dreğildir.Irkçılıkla uzaktan yakından alakası yoktur.Türk tarihinin hiçbir döneminde ırkçılık olmamıştır.Türk milleyetçiliğini öğrenmek için Seyyid Ahmet ARVASİ hocamızı iyi okumalı,yeni yetişen türk gençlerini onun fikirleri ile yetiştirmeliyiz. 31 Aralık 1988'de kaybettğimiz hocamızı Rahmetle anıyoruz.
30 Aralık 2007 Pazar
9 Aralık 2007 Pazar
TÜRKÇÜLÜK BAYRAĞI
Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır;
Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.
Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.
Nerden geliyor? Tanrıkut'un ordularından!
Lakin bize bir beyt okuyor kutlu yarından:
Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez!
Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!...
H.NİHAL ATSIZ
8 Aralık 2007 Cumartesi
OSMANLI ARMASI
Topkapı Sarayı Harem girişinde köşeye yerleştirilmiş bir arma. Tuğra II. Abdülhamid Han'a ait. Bu da eserin 1876-1909 yılları arasında yapıldığını göstermektedir. Osmanlı Arması 18. asır sonlarında meydana gelmeye başlayıp, karakteristik özelliklerini II. Abdülhamit Han devrinde kazanmıştır. Bu devirde devletin unsurlarını armaya yerleştirme fikri ön plana çıkmıştı. Arma çok farklı fonlarda olabiliyor. Ama temel özellikleri hemen hemen aynıdır. Saltanat ve orduyu temsil eden motifler kullanılmıştır. Şimdi fotoğrafı inceleyelim: 1- Tuğranın etrafınaki bu güneş motifi, padişahın güneşe benzetilmesinden ileri gelir. 2- II. Abdülhamit'in tuğrası. 3- Sorguçlu serpuş: Osman gaziyi ve tahtı temsil eder. 4- Kalkan: Ortasında stilize edilmiş bir güneş motifi var. 12 yıldız: Rivayete göre bu 12 yıldız 12 burcu temsil eder. Güneş bu burçlar üzerinde hareket eder. Böylece Osmanlı kainatın merkezi addedilmiştir. Başka bir rivayete göre Osmanlı'nın 12 eyaletini temsil eder. 5- Osmanlı sancağı. 6- Mızrak: Son dönem mızraklı süvari alaylarını remzeder. 7- Tek taraflı teber (balta): tören silahıdır. 8- Çift taraflı teber: Orduda üst düzey görevliler tarafından üstünlük sembolü olarak kullanılmıştır. 9- Mızrak. 10- El siperlikli tören kılıcı: bu kılıç klasik türk kılıcı olmayıp, o devirdeki subaylar tarafından kullanılırdı. 11- Top: topçu ocaklarını temsil eder. 12- Kılıç: geleneksel türk kılıcı. 13- Top gülleleri. 14- Borazan: modern mızıka takımının kullandığı çalgı aletidir. 15- Yay. 16- Çapa: Osmanlı denizciliğini temsil eder. 17- Bereket boynuzu: bu boynuzun Osmanlı kültürüyle alakası yoktu. Armayı tasarlayan kişi azınlıklardan biri veya bir Avrupalı olsa gerek. Osmanlı topraklarını temsil ettiği rivayet edilir. 18- Hilafet sancağı (yeşille remzedilmiş). 19- (Üstte) Kuran-ı Kerim. (Altta) Kanunnameler (böylece devletin adaletinin osmanlı yazılı kanunları ve şeriat ile sağlandığı remzediliyor). 20- Terazi: şeşper ve asaya asılıdır. adaleti temsil eder. 21- Asa ve şeşper(altı dilimli topuz) şeşper: asalet ve üstünlüğü remzeder. asa: Hz. Musa'nın asasını remzeder. 22- Toplu tabanca: 1840'dan itibaren bütün subayların kullandığı silahtı. Osmanlı ordusunun modernize edildiğini remzeden bir motif. 23- Kılıç. 24- Çift taraflı teber. 25- Süngülü tüfek: Nizam-ı Ceditle birlikte Osmanlı ordusunun asıl silahı olmuştur. 26- Şefkat nışanı: 1878'de II. Abdülhamit Han tarafından ihdas edilmiş olup; savaş zamanında, büyük afetlerde devlete, millete hizmet eden kadınlara verilirdi. 27- Mecidi nişanı: Beş ayrı derecesi vardır ki kişinin başarıları arttıkça bir üst derecesi verilirdi. Üst derece verilince alt derece geri alınırdı. Savaşlarda üstün başarı gösteren askerlere verilirdi. 28- Nışan-ı iftahar: Sultan Abdülmecid döneminde ihdas edilmiştir. Üst düzey devlet hizmetlileri ve askerlere verilirdi. 29- Nışan-ı osmani: Sultan Abdülaziz Han tarafından 1862'de ihdas edilmiş olup, devlet hizmetinde üstün başarı sağlayanlara verilirdi. 30- Nışan-ı al-i imtiyaz: Devlet adına faydalı işlerde bulunmuş ilim adamları, idareci ve askerlere verilmek üzere 1876'da II. Abdülhamit Han tarafından ihdas edilmiştir.
BAŞBUĞ ‘ DAN SÖZLER
Hepiniz birer Türk Bayrağı’sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.
Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz…
Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.
Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.
Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.
Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.
Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.
Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.
Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır.Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.
Bizim savunduğumuz Dokuz Işık’çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.
İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.
Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.
Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.
İslâmiyeti ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.
Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.
İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.
Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.
Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek… Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.
Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti’nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak…
Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez
TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.
Fikir, iman, ülkü aşkı … İnsanları güçlü yapan bunlardır.
Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.
Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.
Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.
Türk aydınları için Batı’nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez.”
Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.
Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.
Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır